SAĞLIK
Giriş Tarihi : 12-06-2023 09:43

Vücudunuzdaki ufacık bir şişlik bile kanserin habercisi olabilir

Vücudumuzun herhangi bir yerinde ortaya çıkan şişliklerin ciddiye alınması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Celaletdin Camcı, “Bu şişlikler yumuşak doku tümörleri olabilir ve kötü huylu ise diğer uzak organlara bile yayılarak genişleme eğilimi gösterirler. Maalesef bu şişlikler önemsenmediğinde yumuşak doku kanserleri son evreye gelmiş oluyor” dedi..

Vücudunuzdaki ufacık bir şişlik bile kanserin habercisi olabilir

Vücudumuzun herhangi bir yerinde ortaya çıkan şişliklerin ciddiye alınması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Celaletdin Camcı, “Bu şişlikler yumuşak doku tümörleri olabilir ve kötü huylu ise diğer uzak organlara bile yayılarak genişleme eğilimi gösterirler. Maalesef bu şişlikler önemsenmediğinde yumuşak doku kanserleri son evreye gelmiş oluyor” dedi.
Adı çok yaygın olmasa da yumuşak doku kanseri yıllar içerisinde daha fazla yaygınlaşan bir kanser türüdür. Ciddi ve maalesef ölümcül kanser türlerinden biri olan yumuşak doku kanseri her yaştan ve cinsiyetten kişiyi olumsuz etkilemektedir. Genellikle önemsenmeyen belirtiler gösteren bu kanserin ayrıca fark edilmesi çok zordur.

İyi ve kötü huylu olmak üzere ikiye ayrılıyor
Yumuşak doku tümörlerinin ikiye ayrıldığını hepsinin kanser olmadığını söyleyen BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi’nden Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Celaletdin Camcı konuyla ilgili detaylı bilgilendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Celaletdin Camcı ilk olarak yumuşak doku tümörleri ile ilgili yaptığı tanımlamada şunları söyledi:
“Yumuşak doku tümörleri vücudumuzun bağ dokusu diye adlandırdığımız, içerisinde kemik, kas gibi iskelet sisteminin de bulunduğu dokulardan kaynaklanan tümörlerdir. Bu tümörler çok sayıda tümörü kapsar. Yani bağ dokusunu oluşturan yapılar içerisindeki lifler, ligamanlar, kas, kemik ve kıkırdak dokusunun her birinin birbirinden farklı tümör özellikleri ve kanser tipleri vardır. Ve genel olarak iyi ve kötü huylu olmak üzere ikiye ayrılırlar. İyi huylu tümörler genellikle lokal olarak kalmak eğilimindedirler, etrafı bir kapsül ile çevrilidir, yayılma eğilimi göstermezler ve uzak metastaz yapmazlar. Tespit edildiklerinde bunları cerrahi olarak çıkarılması ile hasta sağlığına kavuşur. Kötü huylu tümörler ise bunun aksine yine vücudun değişik yerlerinde şişlikler ve kitleler oluştururlar ama bunun yanı sıra kan, lenf bezi ya da komşuluk yoluyla diğer uzak organlara bile yayılarak genişleme eğilimi gösterirler. Bunlar için de uygulanacak olan tedavi yöntemleri de oldukça farklı yaklaşımlar içermektedir.”
İlk başlarda ağrısız olduğu için önemsenmiyor, bu yüzden tüm vücuda yayılabilir
Tüm vücudun bağlarla kaplı olduğunu bu yüzden de herhangi bir yerde çıkan şişliğin tümör olabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. Camcı, “Vücudun herhangi bir yerinde bu şişlikler ortaya çıkabilirler. Çünkü vücudumuzun diş dışında her yerinde bağ dokusu vardır. Dolayısıyla bağ dokusunu, yumuşak doku diye adlandırdığımız yapıları ilgilendiren bütün yerlerde bu tümör gelişmeleri olabilir. Genellikle vücudun bir bölgesinde bir şişlik ortaya çıkmasıyla başlar. İlk başlarda ağrısızdır ve eklem fonksiyonlarını bozmaz. Bu yüzden kişiler bu şişlikleri çok önemsemeyebilirler. Fakat zaman içerisinde bu kitlelerin büyümesiyle, etrafına baskı yapması ya da kemik ve sinir yapılarında yapmış olduğu hasara bağlı olarak ciddi şiddette ağrıların veya fonksiyon bozukluklarının ortaya çıkmasıyla doktora gidilir. Bu sürece gelinince de artık kanserin ilerlemiş evresine gelmiş oluruz. Dolayısıyla vücudun normalde olmaması gereken bir yerinde ortaya çıkan bir kitlenin ya da şişliğin farkına varılması halinde kişi alarma geçmeli ve mutlaka bir doktora gözükmelidir. Bu kitle illa kötü huylu olmak zorunda değil, ama biz bunu hekim olarak da el ya da göz muayenesi ile de anlamayız. Bunun için daha ileri tetkiklerin gerekirse de biyopsi işlemlerinin yapılması ve buna göre tanı konulması gerekir” şeklinde konuştu.

Nüfus ve toksit madde kullanım artışı sebepler arasında ilk sıralarda
Sebepleri arasında henüz çok net bir tanımlamanın olmadığını fakat nüfus artışına ve toksit maddelere dikkat çeken Camcı, “Son yıllarda kanserin her türünde bir artış var. Bu artışa bağlı olarak yumuşak dokuyu ilgilendiren sarkom diye adlandırdığımız türlerde de artış var. Bunun gelişimi ile ilgili mekanizmalara baktığımızda en önemli faktörün çevre kirliliği, beslenme faktörleri ve yaşam standartlarındaki bozuklukların oluşturmuş olduğu vücuttaki yüklenmelerin ve vücudun da bunu tamir etme kapasitesinin bu sorunlarla baş edememesinden kaynaklanan dengesizliklerin ortaya çıkardığı bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz. Sarkomların da artışı bir taraftan nüfusun bir taraftan da insanların hayatları boyunca toksit maddelere maruziyetinin artmasının sonucu olabilir. Fakat spesifik olarak bir sebep ortaya koymak çok mümkün değildir. Radyasyonun artışı da aynı şekilde söz konusu. Tabi ki radyasyon sadece sarkomlarla ilgili değil lösemilerden, tiroid kanserine kadar çok fazla sayıda kansere sebep olabilmektedir” şeklinde konuştu.

“Hastaların yaşamına hem kalite hem de süre katmak mümkündür”
Son olarak tanı ve tedavi yöntemleri hakkında da detaylı bilgilendirmelerde bulunan Camcı, “Her kanserde olduğu gibi özellikle yumuşak doku kanserleri olan sarkomların hemen tamamında hastalar radyolojik ve nükleer tıpla ilgili yapmış olduğumuz tetkiklere bağlı olarak ve muayene bulguları ile birlikte evrelendirilir. 1 ve 2 gibi evreler erken evrelerdir ve bu evrelerde yapılacak cerrahi ile tümörün ortadan kaldırılması ile hasta şifaya kavuşabilir. 3. evre lokaller evresi 4. evre ise uzak organlara metastaz yapmış evredir. Ve bu evrelerdeki tedavi yaklaşımları hastaya göre değişir. Ağrılı, fonksiyon kaybına veya kırığa neden olmuş herhangi bir kitle ve bası söz konusu ise öncelikle bunun cerrahi olarak ortadan kaldırılması mümkündür. Arkasından kemoterapi yöntemleri ile ve belli oranda radyoterapi yöntemleriyle hastalığın kontrol altına alınması söz konusudur. Son yıllarda da akıllı ilaç ve hedefe yönelik tedaviler adı altında geliştirilen tedavi yöntemleri var. Bu yöntemlerle hastaların özellikle bağışıklık sistemi üzerine modülasyonlar sağlayarak kişinin kendi kendisini tekrar iyileştirmesini tetikleyerek tedavileri yapmak ve hastaların yaşamına hem kalite hem de süre katmak mümkün olmaktadır. Yani bu tür hastaların tedavisi tanıdan başlayarak çok sayıda tıp branşının birlikte yürüttüğü tedaviler bütünüdür” diyerek sözlerini sonlandırdı.